Fabl
‘Binlerce düğüm atsan da IP aynıdır.’
Mevlana
Bilişim şirketlerinin geçmişimizi silkmek üzerindeki fantaaazi planları…
Sermaye sahipleri, işçi ücretlerini düşürmek yoluyla kar miktarını yükseltmeyi amaçladıklarında – ki pek rastlanan bir şey değildir bu (!) – kaçınılmaz sonuç işçinin, yaka rengi fark etmeksizin, mavi ya da beyaz, kendi emeğini AVM’nden satın alma gücünün olamayacağıdır. Bu durumda arz fazlası meydana gelir ve bu krize yol açar. Sermaye sahibi ile işçi arasındaki uçurumu büyütecek bu durum bir takım sermaye sahiplerinin iflasa sürüneceği gerçeğidir. Bu uçurum büyüdükçe de ‘değer’ üretimin kendisinden ziyade, ifade ettiği – ettirilmek zorunda kalındığı sanal bir ‘kavram’ halini alır. Ben uydurmuyorum. Karl Marx’ın – ki kendisi maalleden abim olur; onun yalancısıyım.
Bi süre sonra kalan az sayıda sermaye sahibi de kontrolü yitirmek zorunda kalacak ve gücünü muhafaza etmek için, artık neredeyse olamayan üretimin değil üretenin sahibi olmanın yoluna girecektir.
Bundan sonrası tufan, benden sonrası Fabl
Süt vermeyen, eti zehirli bir davarı sahiplenmenin ne derece akıl karı olduğu şüphesi de elde mevcutken, sermaye sahibi kendi kendine söylenmeye başlıyor tabi ‘ben neyin peşindeyim’ deyu… Sonra da diyo ki; ‘lan bu davar madem kullanışsız; ben bunun eline tablet vereyim, ne biliim cep telefonu felan, otlarken bakınır, araya da bitcoin reklamı koydum mu oh! Benden kralı yok.’
Davar da az diil tabi, içinden geçiriyor meşrebince: ‘Nasılsa sütüm yok, etim ne budum ne, ben niye varım aga?’ sorusu ile varoluşçu bir platformda kendine yabancılaşıyor ve diyor ki ‘kurtuluşum budur benim; Diğer davarlardan bir farkım olmalı. Bari şu yastık altında sakladığım sapı samanı bitcoine çevirip zengin olayım. Sonra diğer davarları ikna eder kendi yerime otlatırım. Sindirim derdinden de kurtulurum. Oh! Kebap’ Yanında onu dürtüp ‘sen de az davar değilsin’ diyen de olmadığı için…
Davarlar bunu yaparken, tableti davarın eline verme süper (!) öngörüsünü bulan şirket ki atlamamak lazım, orada buna karar veren de bir davarın evladı idi bi zamanlar. Paradoks odur ki hala davar…
Sonra bir gün bakar ki sermaye sahibi davar, davarın sütünü zehirlemiş, etini tatsızlaştırmış, kendine yabancılaştırmış, salmış aplikasyon dağının yaylasına; otlasın ama çabalamasın, çabalasa da çabaladığıyla kalsın, çırpındıkça yok olsun diye. İyi de bi verim yok… Bu sefer kendisi yabancılaşmaya başlıyor an be an. Diyor ki kendi özsüz özüne; ‘Ben kurdum düzeni ama bunlar da çok oldu; yokluktan oluşan varlıklarını dağ bayır demedi orta yerine koydu. Meşe demedi hem de, böğürtlen demedi, yabani ot demedi tamamına koydu. Bu böyle olmaz. Ben bunun özgürce dolandığı toprağına da el koyayım, toprağın da onların malı olduğunu sandırırız üstüne bir de vergi öderler bizim yerimize, biz de bunu masraf gösterebiliriz böylece. Derebeylik iyidir iyi… Ondan sonrasına bakarız- zaten Bezos kankamız, beraber uzaya gideriz. Bill Gates’e de söyleriz, güneşi kireçle sıvatırız küresel ısınma ayağına…’
Ürkünç. Ürkünç olduğu kadar garip. Garip ama gerçek. Hani siz Türkler nasıl diyosunuz; ‘Too Good To Be True’
İyi de tarihleri, sanatsal yaratımları, onurlu hafızaları..? Silmek imkansız sanki..!
Bulunur onun da çaresi… Var bi sürü Derebeyimiz zati…
Tim Cook’a söyleriz. Los Angeles’ın simgesi olan tarihi tiyatrosunu alıp, renöve ayağına zevksiz bir Apple Store haline getirir. Zaten, Bakırköy Büyüklüğündeki Silicon Vadisi’nin de emlak sahibi- derebeyi o… Nasıl Disney, Orlando’nun sahibi gibiyse… Nasıl Google, Bostancı büyüklüğünde Mountain View’in sahibi gibiyse… Nasıl, eniştesinden borç alıp ayda emlak işine girmeyi hayalleyebilecek kapasitede olan Elon Musk, Tesla ismi ile Teksas’a çöküyorsa… Nasıl tarihte defalarca örneğini gördüğümüz,milleti yönetmesi için orada olanlar ülkelerini bir aile şirketi gibi yönetiyorlarsa…
Kısa yoldan kıssa, en hissiz hisse odur ki, derebeyi olma heveslisi şimdiden topraktan girmeli toprak işine. Yeni dünya düzeni içinde önerim Malatya’dır. Mezopotamya’da, gezegene armağan ede ede Bürokrasiyi armağan eden Malatya’dan. Hazır, Nil Delta’sı binlerce yıldan sonra yeniden yeşillenmeye başlamışken.
Kara Cloud’ların kapladığı, Sanal Para nehri manzaralı, App dağı eteğinde uçan sanal bir güvercin olmayı hayal ederek…
Muhtaç olduğun kudretin, damarlarındaki asil kanda olduğunu söyleyen Ata’n aklına düşer ise, gözünden bir damla yaş süzülerek…